Ey kardeşim, bilmiş ol ki, çokluk, çeşitlilik ve değişim, Allah Teâlâ'nın sıfatlarının tecelli ettiği yaratılmış şeyler içindir. Çünkü O, zât ve sıfatlarında tektir, hiç kimseye benzemez. O'nun ilmi birdir ve tüm malûmatı kapsar. Aynı şekilde kudreti de bir olup bütün varlıkları kuşatmıştır. İlim ve kudret birdir; bilinen ve ilâhî kudretle yaratılan şeyler çoktur. Bunun gibi, Allah Teâlâ'nın sendeki tasarrufu da bir olup senin tasarrufların (iş, hareket ve hallerin) çoktur. Allah Teâlâ'ya nisbet edilen iki parmak ve iki el ifadeleri mecazi bir teşbih olup iki parmak, O'nun kulun kalbini bir halden diğer bir hale ne kadar hızlı çevirdiğine işaret eder. Yoksa O, cisim, cevher ve araz olmaktan münezzehtir. Şayet Allah Teâlâ, bileşik (mürekkeb) olmuş olsaydı bir bileştiriciye; şekli olsaydı bir şekillendiriciye muhtaç olurdu ki O, bu gibi hallerden münezzehtir. Bilakis O bileştirmeyi ve şekillendirmeyi yaratandır. Zira Kur'ân-ı Kerîm'de, "O'nun benzeri (dengi, misli) hiçbir şey yoktur. O, her şeyi işiten ve görendir" (Şûra 42/11) buyurulmuştur. Eğer Allah Teâlâ araz olsaydı tutunabileceği bir mahalle ihtiyaç duyardı ki O'nu böyle bir şeyden tenzih ederiz. O, hiçbir şey olmadan önce vardı. Yani, mekân, insan, cin, sema, yer, arş, ferş, melek, felek, güneş, ay, madde, taş, toprak, su, ağaç, feza, ışık, gölge, ön, arka, sağ, sol, üst, alt, bitkiler ve cansız şeyler yokken O vardı. Allah Teâlâ zamana bağlı olmadığı için geçmişte nasılsa şimdi de öyledir ve gelecekte de öyle olacaktır. O'nun yakınlığı ve uzaklığı hiçbir yakınlaşma ve uzaklaşma olmaksızın olur. O'nun fiilleri herhangi bir alet ve organa bağlı değildir. O, bir yerde durmaktan ve yer değiştirmekten yüce ve uzaktır. O, zaman içinde değmekten ve yok olmaktan uzaktır. O, bir vücuda, yere ve mahalle girmekten uzaktır. Allah'tan başka ilâh yoktur. O büyüktür. Vehim, his ve hayalden uzaktır. O'nun şekli, sureti, benzeri, yardımcısı, yaveri, veziri ve yol göstereni yoktur. O benzersiz ve sonsuzdur. Yönler O'nu kuşatamaz. Haller O'nu değiştiremez. Zâtı başkalarına benzemez. Sıfatları başkaca sıfatlardan ayrıdır. Zâtı hayal edilemez, hayal edilip hiçbir şeye benzetilemez; sıfatları sonradan yaratılan varlıkların sıfatlarından münezzehtir. Ezelîdir ve sonradan yaratılanlara benzemez. Eğer Allah Teâlâ hakkında sayıdan bahsedecek olursan deriz ki O, hiçbir şey olmadan önce vardı. O'nun kemiyetinden sual edecek olursan O, hiçbir hal ve kemiyet yokken vardı. O'na zaman ve mekân da izafe edilemez, çünkü O zamandan, mekândan kısacası her şeyden önce vardı. Allah Teâlâ fazl ve keremiyle her şeyi yokluk sırrından varlık sahasına çıkarandır. "O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır" (Hadîd57/3) âyetiyle de belirtildiği üzere O evveldir, çünkü O'ndan önce hiçbir şey yoktu. Âhirdir, zira O'ndan sonra hiçbir şey varlığını devam ettirmeyecektir. Zahirdir, çünkü hiçbir şey O'nu gizleyemez. Bâtındır, zira hiçbir şey O'nun mahiyetini bilemez. Vâhid'dir, çünkü O'nun eşi ve benzeri yoktur. Ey kardeşim, âlem-i fenaya vardığın ve Hakk'ın tasarrufuna mazhar olduğunda, elindeki değersiz taşların, her derde deva olan bir cisme; bakırın saf altına çevrilir. Orada, Hak Teâlâ'nın tenzih ve tevhid nurlarıyla; şirk, küfür, şüphe, Cenâb-ı Hakk'ı mahlûkata benzer vasıfta vehmetmek gibi karanlıkların aydınlanır. Böylece nefsinin bulanıklığından kurtulmuş, aykırılıklarından arınmış olursun. İşte o zaman Allah Teâlâ seni sâlikler zümresine dahil eder ve dünya hayatında yegâne arzusu Allah rızası olan kimselerin mekânlarını sana gezdirir ki kalbin rıza, teslimiyet, tefviz, itminan (huzur) ve sekine gibi hallere ulaşsın. Bu hal Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle anlatılır: "Onlar iman etmişler ve kalpleri Allah'ın zikriyle huzura kavuşmuştur. İyice bilin ki, kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur (huzur bulur)." (Ra'd 13/28)
Ey kardeşim, ruhlar âlemine ulaştığın zaman Allah Teâlâ'ya ait ezelî sıfatların özellikleri tüm ayrıntılarıyla sana gösterilir. İşte o zaman, "Ona ruhumdan üf ledim" (Hicr 15/29) âyetinin sırrı çözülür.
Bu âyette ruhun Allah'a izafe edilmesi, yaratılmışlara verilen değeri açıklamak içindir. Bu değer veriş yaratan ile yaratılanın çok ince bir çizgiyle ayrılacak kadar birbirine yaklaşmasına neden olmuştur. Fakat nihayetinde, ezelî olan Allah Teâlâ, sonradan olanlardan münezzehtir. Ezelî bir şey sonradan yaratılmış bir şeyle aynı
çizgide bitişemez. Senin Allah'a ait oluşun, O'nun bir parçası olduğun anlamında olmayıp, senin diğer mahlûklara nazaran ayrıcalıklı, şerefli bir konuma sahip olduğun mânasına gelir. O'na olan yakınlığını ifade eder. O'nun sana olan özel ihsan ve ikramını ifade eder. Zira Allah Teâlâ her çeşit izafetten (bir varlıkla birleşmekten, bütünleşmekten, onlarla bir bağ oluşturmaktan) yüce ve uzaktır. Allah Teâlâ, parçalardan oluşan bir bütün olmadığı için parçalanamaz. O'nun cinsi olmadığından nev'i de yoktur. O'nu tanımak için, "Neden meydana geldi?", "Nereden vücut buldu?", "Nereye ait?", "Nereye kadar yaşar?", "Nerede durur?" veya, "Neyin üzerindedir?" türü sorular sorulamaz. O, bütün bunların ifade ettiği mânalardan yüce ve uzaktır.