KELİME-İ TEVHİDİN HAKKI

Tevhidi sermaye yap! Lüzumsuz şeylerden arın! Asıl zenginliği fakirlikte (Allah'a boyun bükmede), azizliğini ise O'na karşı zelillikte ara. Zikrullah'ı şiar edin! İlâhî muhabbet, kaftanın; takva, gömleğin olsun! Azığa, bineğe ve emniyete ihtiyacın varsa, fakirliği azık, kalp kırıklığını binek, zikri emniyet edin! Muhabbetullah'ı yegâne dost bil! Yolculuğunun maksat ve gayesi O'na yaklaşmak olsun. Eğer Allah ile yaptığın bu ticarette kâr ettinse bil ki her şeyi kazanmış; zarar ettinse her şeyi kaybetmişsin demektir. Yapmış olduğun bu ticarette, canını ve malını alıcı mı, yoksa satıcı mı olduğunu bir düşün. Şayet alıcı olup canını ve malını O'na vermekten kaçınmış isen zarar etmişsin demektir. Şu âyet bu kimselerin halini anlatır: "İşte onlar, hidayeti (hakkı) bırakıp sapıklığı daldılar da alışverişleri kâr getirmedi. Zaten doğru yolu bulamamışlardı." (Bakara 2/16) Eğer, canını ve malını Allah'a satıcı isen kâr etmişsin demektir; işte o zaman şu âyetin müjdesine erersin: "Hiç şüphesiz Allah, kendi yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını cennete karşılık satın almıştır. Allah bunu Tevrat, İncil ve Kur'an'da üzerine bir hak olarak vaad etti. Verdiği sözü Allah'tan daha çok tutan kim vardır! Öyleyse yaptığınız alışverişe sevinin, bu büyük bir kazançtır." (Tevbe 9/111) Hangi gruba dahil olduğunu anlamak istersen şu âyeti oku: "Müminler, Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, O'nun âyetleri okunduğunda imanları artan, rablerine güvenen, namazlarını dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarf edenlerdir." (Enfâl 8/2-3) Eğer, O anıldığında kalbin titriyor, azaların ürperiyorsa, "Onların bedenleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar" (Zümer 39/23) âyetinin sırrına mazhâr olmuşsundur. Bu durumda sen, kendini Allah'a satıcılar topluluğuna dâhil olan kimselerdensindir. Yok eğer senden bu gibi haller sâdır olmaz, "lâ ilahe illallah" sözü duvar veya tavan gibi herhangi bir sözden farksız olursa, bil ki sen, hidayeti ve hakkı terk edip nefsinin keyfini alan gruptansın. Şu âyet sana veyl okumaktadır: "Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler." (Zümer 39/22) Allah'ın âyetlerinden nasibi olmayan kimsenin "lâ ilahe illallah" demesi ona fayda sağlamaz. Zira kalbi mânadan yoksun olan, âyetlerden nasibi olmayan kimsenin, puta ve haça tapan kimseden, taştan veya kumdan hiçbir farkı yoktur. Şu âyet seni düşündürmeli: "Sonra yine kalpleriniz katılaştı, taş gibi hatta daha katı oldu. Nitekim taşlar arasında içinden ırmaklar çağıldayan, yarılıp su çıkanlar vardır. Allah korkusundan yuvarlananlar vardır. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir." (Bakara 2/74) Müslüman'ın kalbi, âyette belirtildiği üzere, taş gibi kaskatı olursa kâfirin kalbi nice olur. Tevhid ehli ve O'nun zikriyle meşgul olan kimse bu durumda olursa, kâfirlerin ve gafillerin halini artık sen düşün. Gaflet uykusundan uyandığın, sarhoşluk batağından kurtulduğun anda, bu anlattığımı anlayabilir, söylediğimi bilebilirsin. Şüphesiz ki sen önce anlayıp sonra anlatmakla ve ilkin bilip sonra bildirmekle emrolundun. O halde bilmediğin şeyi söyleme, anlamadığın şeyi anlatma. Kelime-i tevhidi iyice anlamadan, kalbinde özümlemeden söylüyorsan hakikatte onu söylemiş olmazsın. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de, "Vay o namaz kılanların haline ki, onlar kıldıkları namazdan gafildirler" (Mâûn 107/4-5) buyurulmuştur. Öyleyse, Allah'ı zikrettiğinde her yerin kalp kesilmeli; O'nun için konuştuğun vakit her yanın dil olmalı, O'nu her tarafın kulak kesilmiş bir vaziyette dinlemelisin ki, soğuk demire çekiç vuran kimse gibi, boşuna yorulmuş olmayasın. Bir şair demiş ki: Ölürüm aşkınla seni her zikredişimde, Gafletinle düşerim mahrumiyet ve hüzne. Kalp kesilirim gönlümün her titreyişinde; Ne acı kalır, ne elem, yanar ateşinde.